Archive for Nisan 2010

bir şey.


.

Son zamanlarda şikayet edecek hiçbir şey bulamıyorum ve bu beni biraz endişelendiriyor. Bilirsin, insanlar, ilişkiler, aptallıkları, aptallığım falan. Duyarsızlaşma evresine mi girdim yoksa, ne can sıkıcı. Aslında hala sorunlarım var, bazen ölümüne ters olurum ve birilerine çatarım. Bugün de birine çattım. Ama o kadar nefret dolu bir tepkiyi hak etmediğimi bildiğim için suçluluk hissetmiyorum ve özür dilemeyeceğim, bunun için de karşıdaki ilk o başlatmadığı için özür dilemeyecek, güzel şeyler bunlar . Ya evet ironi yaptım. YA BANANE. Bazen hepiniz sinirimi bozuyorsunuz ve benim de size ne derece sinir bozucu geldiğimi pek umursamıyorum. Bilirsin, bazen babam hepimizin kafasını siker ve ben ne olduğunu çözemediğim başka bir acayipliğimden dolayı gece uyumadan önce sevdiğim birinin öldüğünü kafamda canlandırırım. Genelde kötü günler, belki herkese oluyodur da kimse bahsetmiyodur. KESİN ÖYLE EVET. Herneyse. Bazen çok korkunç oluyor bazen de olmuyor ve bazen de deli gibi ağlıyorum. Şimdi. Bunu okuyan biri ya ergenliğimin zirvesinde, ya emo, ya mazoşist ya da ölüm korkum olduğuna kanaat getirir, a ve b şıklarına kanaat getirmezseniz sevinirim tabi. Bu pek hoşlandığım bir durum değil, azıcık "günlük" olmayan bir aktivitede bulunmadığında "manyağım ben, psikopatım, ay çok tuhafım" diyerek ortalığa caka satmaya çalışan tiplerden biri gibi gözükmekte pek hoşuma gitmezdi herhalde, ama burası da bir tür günlük, o yüzden neyi yazmam gerekiyorsa yazacağım. İşte herneyse, aslında epey utanç verici olan bu durum dün biraz... FAZLAYDI. Ha bir de ağlamayı seviyorum. Yalnızken tabi. NEYSE. Ve uykumu alamamıştım. Sınavlarımın kötü geçeceğini düşündüğümden endişeliydim de. Ve tabi ki en önemlisi, dün, bütün gün, o kadar iyi bir ruh halinde ve kendime güven doluydum ki, bugünün bok gibi olacağı evrensel bir gerçekti. Tüm bunlar birleşince insanın morali azıcık SİKİK olabiliyor. Durup dururken terslenmem gereksiz miydi, evet. Belki terslendiğim kişi de benim kadar berbat bi' gece geçirmiştir ama, o sırada bunu düşünmüyor ki insan. N'aparsın. Böyle oldu işte.
Yine de o tepkiyi hak etmedim, BOK YE.



O değil de acıktım. Bana yardım edin.

bomboş şeyler.


.

Şablonun şekli şemalinden midir bilmiyorum ama buraya yazarken üç yaş küçülmüş gibi hisler içinde oluyorum. Saçmalarsam ondandır. HEY sen kötü bir arkadaşsın. Postasız bıraktın beni, bir kontrol edip bir çıkıyorum. Sen de öyle ayrıca. HAYRET BİR ŞEY.

Neyse ne, geçen dönem aldığım takdirin verdiği huzur bir tarafa girmiş şemsiyeymişçesine açılacak yıl sonu, DEMEDİ DEME YANİ. Ama bundan yıl sonunda şikayet ederim. Bir kaç gündür bira aşeriyorum resmen, şarabı denedikten sonraki günlerde aynı böyle olmuştu. BAĞIMLILARI ANLIYORUM . Gerçekten. Not: İlk deneyişte sevmeyip sonra sevmek diye bir şey var. Evet. Ben ki içtiğim her yudumu tek tek tükürmüştüm. YA.

Bir moldy peaches şarkısı söyleyecek kadar sesim olsaydı, daha da bir şey istemezdim müzik yeteneği adına, bana yeterdi o, ama ne var ki kendi sesime kendim zor katlanırım ben. İŞTE BAZEN ÇOK HÜZÜLENİYORUM BU YÜZDEN. Ama artık nerdeyse hiç rol modelim yok, en azından şarkıcı tarafından, ay yemişim kuulluğunu artık eymi liiiğ özentisi olmadığım için yumuşak bir sesle "aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaağğğğğğğğğğğ"
diye bağıramıyor olmak çoküzmüyor beni. Ben de resimsilerimle mutluyum.Öyle. Hep aynı şeyi çiziyor olsam da. Bir mekandan bir renklendirmeden aciz olsam da. BİR ÖPÜŞME BİLE ÇİZEMİYOR OLSAM DA. Bakarak çizerim olm ne var? HAYRET BİR ŞEY .

Yazıyı bitirmeden önce "gidiyorum, bay, görüşürüz" tarzı bir şey demesem böyle DAAN diye bitmiş olurmuş gibi geliyor bana, okurken çok kötü olurmuş gibi. EVETOKURUMOLDUĞUNUVARSAYIYORUMNEYSENE. Ama bu sefer yapmıcam bak . Hadi git-HAYIIIIIIR-nokta.


şimdibenbunu yayınlıcam. okucam. 4567890 tane imla hatası olcak. düzelticemikidebir.AY.

BAT FOR LASHES


.


Kendimi kötü hissettiğimde Bat for Lashes dinlerim.
Geçmez.
Ama iyi gelir.

                    

Biraz da hatunu kendimle özleştirdiğim için.
Ama daha çok gözle görülür tuhaflığından sanırım.

Bana bundan alana her ne isterse alır,yapar,veriririm.
ÇOK CİDDİYİM.

İngiltere'ye gitmeyi isteme sebeplerinin başında gelir bu hatun. YALAN ŞİMDİ UYDURDUM . Ama şayet İngiltere'ye gitmeyi isteseydim sebeplerinde başında gerçekten gelirdi.

Benziyoruz lan ama. Resmen kulağı bile aynı abuk şekilde gözüküyor saçının arasından. EVET BİRAZ ELF KULAKLIYIM VE BUNU SEVİYORUM .

 
When I run in the dark
Daniel
To a place that's worst
Under a sheet of rain in my heart
Daniel
I dream of home
 
*Orada worst demiyor biliyor musunuz. Ne var ki albümüme el kondu ben de copy paste yapmak durumundayım.

oh no how could you do it.


.

Ben başlığa niye bunu yazdım, biri When It Rains'i paylaşmış ve o şarkının tek güzelimsi dizesi oydu. Neyse. Ben Paramore sevmem zaten. Derken gidip When It Rains'i açtım. Niye. Bilmem. Duygusal ergen şarkıları dinleyesim var. Bazen olur ya. Olmaz mı? Eğer benim bayağılığımsa itiraz etmem. Ama herkesin nahoş yanları vardır. Sadece bazıları bunları sahiplenebiliyor. Bense hep gizlemeye çalışıyorum.

Bana başka bir yerde doğmam için bir şans verseler kesinlikle burayı seçmezdim. Ay ay ay ülke-kutsal-yüce türk milleti falan di mi. Siktir git. Böyle boktan eğitim sistemi böyle aşağılık kompleksi görmedim. Altı yaşımdan on beşime kadar varlığımı Türk varlığına armağan ettirildim. Altı be. Manyak mısınız?  Avatar The Last Airbender vardır bilir misiniz dostlar. Orda dünyayı fethedip amına koyan bir ateş ulusu varya hani, okullarında bir ant içme sahnesi var, bilin bakalım kiminkine çok benziyor.

*However, the educational system works also as a "mind-molding" process, causing students to develop a strong sense of nationality and loyalty to the Fire Lord. Teachers maintain rigid discipline and order and refuse to teach the students the art of dance or any form of self-expression. In addition, censorship and propaganda can be found in articles within history books.

"My life I give to my country. With my hands I fight for Fire Lord Ozai and my forefathers before him. With my mind I seek ways to better my country. And with my feet may I march for civilization to take it."

*

Tanıdık geldi mi.
Haha gidip çizgifilmden örnek verdim çok mu komiğim.
O zaman dönüp etrafındaki insanlara bak.
Sonra dünya vatandaşı kavramını araştır.
Sonra da etrafında hiç görüp görmediğini düşün.

  Bu konuda çok duyarsız görünebilirim . Siktir, çok duyarsızım. Ya da değilim. Sadece ne diye on bir yıl boyunca dünyanın merkezi benim ülkemmiş gibi yetiştirildiğimi anlamaya çalışıyorum. Niye bir şeyin ya tamamen iyi ya tamamen kötüymüşgibi öğretildiğini ya da. "Avrupa'da bireycilik" konulu konuşma yapmaya çalışan öğretmenlerden bıkmışımdır belki de. Bireyciliğin ne olduğunu bile bilmiyorlar. Aç bi' Felsefe Sözlüğünü en azından, bi' oku be adam.  O son cümlede niye egoizmle karıştırılır yazdığını bi' düşün ve gidip egoizm maddesine bak. Sonra istediğin gibi egoizmi eleştirebilirsin.

Öf, kendileri istedikleri kadar tek yönlü insanlar olabilirler. Benim nefret ettiğim şey benden de aynı şeyi talep etmeleri. İnsanların aitlik duygusunu kullanmalarından tiksiniyorum. Bu duygudan başka bir şeye sahip olamayan insanlardan da tiksiniyorum.

*

It's been raining.


.

Neyse bi' dakika ben şablonu baya sevdim bir şeyler yazasım geldi. Zaten bu asıl günlük olduğuna göre istediğim kadar saçmalayabilirim.

Bazen, bazı olaylar yüzünden bir zaman dilimine saplanıp kalıyorum ve o zaman dilimi geçince çok garip oluyor böyle. Geçen yaz mesela, her zaman geçen yazda kalıcam gibi geliyodu, belki günlük tutmaya başlamadan kaynaklanıyor (Ne alaka mı. DAHA İYİ BİR FİKRİN VARSA ÖNERİLERE AÇIĞIM.) ANYWHO.   Fark etmeden okulun ilk aylarına da öyle olmuş işte, hala "okul yeni açıldı" duygusu var . İki ay kaldı oysa. GARİP ŞEYLER BUNLAR. Doğumgünümde yaklaşıyor falan. On yedi çok büyük lan! Yani anlaşıldığı üzere daha küçük hissediyorum kendimi ben. On yedi. HIMF. Bi' yıl sonra reşit değiliz diye bizi atan o kafeye girebilicem mesela. Korkunç şeyler bunlar blogcuğum.

Öykümü de bitirdim. O kadar komik oldu ki biraz kendimden soğudum ama sonra geçti. Hayat şartları bunlar. Ayrıca tuvalette planlayıp dört saat içinde yazınca böyle oluyor. N'apabilirim?

Okulumdan ciddi anlamda tiksiniyorum (*Gereksiz şekilde fazla kullandığım söz kalıbı noo-oo-oo-oo-oo 1 (Ne saçmalıyor bu demeyin. Perry Cox da bir heceli bir sözcüğü beş heceli şekilde söyleyebiliyor. Ama onu yine de seviyorsunuz!)). Daha çok da kafama doldurulmaya çalışan tüm bu gereksiz kelime yığınlarından. Evet onlar sadece kelime yığınları. Bre öğretmen! Ne kadar gereksiz derecede dolu bir müfredat olduğunu bilmez misin de 615312765321836721 tane adı ezberletmeye kalkarsın! HA? Bir tek senin dersini mi alıyor bu insanlar? GERÇEKTEN, sınavdan iki gün sonra bile ezberlettiğin hiçbir şeyi hatırlamaycak kimse. Ve tahmin et. BU ONLARIN SUÇU DEĞİL. EVET!

Bu insanlar ne derece moron olabilir aklım almıyor. Niye her şeyden şikayet etmek çocukluk olarak algılanıyor? Daha bütün saçmalıkları benimseyecek kadar yaşamadığımız için mi? Gününün üçte birini okulda geçirmek su götürmez şekilde manyaklıktır ve ben de bunu SORUN EDERİM. Sonuçta AZICIK HAYATIMI SİKİYORSUNUZ.

Sorun yokmuş gibi yapmak yaşamayı kolaylaştırıyor tabi. Beni hasta ediyorlar.

Moralim düzelsin diye Moldy Peaches indirdim bir sürü.
Düzelmedi.

Neyse ne. Hayatımı cidden sevmiyorum. Ay evet çok daha kötü olabilirdi, nasıl derler, Bİ' SİKTİRİP GİDİN DOSTLAR. Her şeyi kabul etme şekliniz bu olsa gerek. O yüzden anlaşamıyoruz. O yüzden çok durmayacağım. Hello üniversite ve addio ülkem.

*
ALAKASIZ ŞARKI :


 My mother says that

Rain is angels
Who are crying
Up in heaven
And i believe that
'Cause when sad things happen
It starts raining
It's been raining



It's been raining
For awhile now
It's been raining
At least forty days
And i've been crying
Since the first time
Someone i loved
Passed away.

Canım çok sıkılmıştı.


.

Ben de şablonu değiştirdim. Ama yazı tipini falan kalıcı olarak şey yapamıyorum galiba. Aslında diğer blogum olmasa kontrol paneline nerden giricektim bi' fikrim bile yok. Ama neyse hoşuma gitti. Yani milyonlarca blog baktım ama beğenemedim. N'apıyım. Bunu da böyle sevin. Mua.

I like to complain and do nothing.


.

Ben sürekli düşünen ve hayıflanan halimi mutlu ve saçmasapan davranan halimden daha çok seviyorum sanırım.İkinci olarak, tasasız olduğum zaman insanların yanaklarıma saldırmalarına kadar geçen süre tanışmamızdan itibaren bir kaç günden sekiz saniyeye düşüyor. Üçüncü olarak, sıkıcılar ve egoistler. Yeh-hu. Kendimi özlemişim.

Mellon Collie


.

Son zamanlarda kafam o kadar dağınık ki ne zaman bir şeyler yazayım desem cümle kuramayacak halde olduğumu fark ediyorum. Şikayet edecek yeni hiçbir şeyim olmamakla beraber zavallı durumumla ilgili de yeteri kadar şikayet etmemiş olmalıyım ki basit bir dil anlatım ödevini yazarken bile bu konuda yakınıyorum. Aslında bugün o kadar acınasıydım ki kendimden tiksindim.

Sonra geçti ama. Sanki onlar çok mitiş, bok kafalar. Böe.

Mor ve yeşil çoraplar giyebilecek özgüvene ve bacaklara sahip olmak istiyorum.
Bacaklarım güzel olsa cidden çok hoş olurdu.
Ya da yürürken karnım yer değiştirmese.
ANYWHO.

Üç ton grip çorap aldım mesudum.

Mutlu olduğum zaman mutsuzluğum o kadar anlamsız görünüyor ki mutsuz olduğum zaman bunu düşünüp daha da mutsuz oluyorum.

KEDİ İSTİYORUM.

Öykü zıvanadan çıktı, niye, çünkü ben kurgu özürlüyüm. Aynı zamanda kötü adam yaratma konusunda o kadar berbatım ki bütün kötü karakterlerim bir şekilde iyiye dönüşüyor, tanrımtanrım bi' de sınıfta anlatmam gerekicek, yani, DAHA KORKUNÇ N'OLABİLİR?

Sırf Perry Cox'un kullandığı söz öbeklerini kullanarak birini aşağılamak istediğim için Amerika'ya gitmek istiyorum, HA NİYE AMERİKA, çünkü başka bi ülkede o kadar kompleks bir ingilizce söz öbeğini bir seferde anlayan olmaz, olamaz, açıklayınca da havası kaçar değil mi?
İngilizler zaten gülmez bence.

İngiliz demişken Vi lav yu Douglas Adams.

O kadar sıkıldım ki sehpayı camdan dışarı fırlattım.
Biran hiçbir şey olmadı.
Sonraki an yine hiçbir şey olmadı ve ondan sonraki anlarda da hiçbir şey olmamaya devam etti.

Voila!

Başlık: Başlık: Başlık: Başlık: Bok.


.

Günlük.

Diğer blogun eski şablonu da böyleydi aynı. İnternetten bakındığım diğer şablonlar bir türlü içime sinemedi, birazcık da nostalji olsun dedim. Her ne kadar öbürüne alıştığımdan çok daha rahat olsam da, "gugıla şunu yazıp böyle bulmuşlar blogumu ahaha" modundaki sevgili bloggerlar sağolsun (benimkiler arasında tek ilginç olanı "karı nasıl sikilir göster" idi o ayrı mevzu. ) analystic'e bulaştım. Şimdi tek tük de olsa birileri ciddi ciddi gelip bütün saçmalamalarımı okuyormuş lan, ÇOK KORKUNÇ. Tekrar tekrar girenleri keşfedince mutlu olmuyo muyum oluyorum (aletterfromelise diye aratan DARYA. merhaba. ) ama kendimi bi' kasılmalar, bi' komiklik çabaları, hoş kelime oyunları yapmaya çalışırken falan buldum bi' kaç kez, öyle olunca da bir bok yazamadım. Sonuçta ne kültürel anlamda çok doluyum da böyle eleştirel falan bir şeyler yazıyorum, ne de esprili yazılar işte, günlük bildiğin yani. O yüzden biraz buradan devam edeceğim, hadi bakalım.

Zaten bu bloglar yüzünden kendi gerçek (alınmazsan memnun olurum.) günlüğüme tek satır yazmadım aylardır, bir de feci üşeniyorum. Oysa epey düzenli tutuyordum geçen yazdan beri. Gerçi onun amacı da, her yazın sonundaki "oha üç ay nasıl geçti hemen" diye hayıflanıp, hakikaten ne yaptığımı düşününce hepi topu üç beş şey hatırlıyor oluşumu engellemek içindi, işte açıp "aaa şunu bunu yapmışım, hiç de boş geçmemiş yaz tatilim, yaşasın!" diyerek, mutluu ve mesuut yeni öğretim yılına başlamaktı. Ve fakat bir boka yaramadı, tatilin son günü yine aynı boşluk duygusu içindeydim.

Herneyse, bugünle ilgili söyleyecek pek bir şey yok, sıradandı.
Yarın görüşürüz.